Mustafa Gültekin

Mustafa Gültekin

seferisair@gmail.com

Faruk Çelik ve Çeşmenin Dibi!

29 Aralık 2025 Pazartesi 13:52

"İnsan, toplum tarafından kabul görmek için kendinden ne kadar vazgeçmelidir?"

Geçtiğimiz perşembe sabahı, Çamlıca'daki İTÜ Evi'nin mütevazi salonunda kalabalık gazeteci gurubuyla Faruk Çelik'i dinlerken düştü aklıma, Ayn Rand'ın adeta beyin tokatlayan bu sorusu.

Rusya doğumlu, Amerikalı filozof Ayn Rand'ın, "Çeşmenin Dibi" kitabının kahramanı Howard Roark'a sordurduğu bu manidar soruyu konumuza uyarlayıp şöyle de sorabiliriz: İnsan, beslendiği çevreye daha çok yaranmak için insanlığından ne kadar vazgeçebilir?

Faruk Çelik, birkaç gün önce Erkan Aydın'ın sosyal medyasından yapılan ve Aydın'ın ise "Kim, neden yaptı?" sorusuna hala ikna edici bir cevap ver(e)mediği o akla ziyan paylaşımla zirveye ulaşan iftira kampanyası karşısında suskunluğunu bozdu ve meydan okudu. Hem de öyle böyle değil; "Yiğit olan çıkar, buraya gelir, belgesiyle konuşur..." diyerek, bundan sonra "Gül atana, gül, taş atana, taş" ile mukabele edeceğini açıkça ilan etti.

Faruk Çelik'e karşı, "Kadrolu ve mevsimlik" iftiracıların yanına bir de pedofili ithal iftiracının tedavüle sürüldüğünü görünce, ister istemez,  "İnsan, beslendiği çevreye daha çok yaranmak için insanlığından ne kadar vazgeçebilir?" sorununu sormadan edemiyor.

Soruyu soruyorum, fakat bir pedofilinin ve onunla hizalanan kadrolu ve mevsimliklerin vazgeçecek bir insanlığının bile olmadığını görünce, "Esfelesefilin" çekip "Sadakallahülazim" demekten başka çare bulamıyorum.

***

Ayn Rand'ın, "Çeşmenin Dibi" kitabının kahramanı Howard Roark ile Faruk Çelik'in birebir olmasa da benzer yanları epey fazla. Mesela, Roark'un arkasında onu, taşıyan, sürekli destekleyen lobiler yoktur. Fakat buna karşın, Roark’ın azmi ve emeği, başkalarının vasatını görünür kılar. İşte tam bu noktada eleştiri, yerini iftiraya bırakır. Roark için tek bir güvenli liman vardır; o da  yaptığı işin doğruluğu. Roark, lobisi olmayanların refleksiyle hareket eder ve hep daha çok çalışır, daha iyisini yapar.

Aynı şekilde, Faruk Çelik de vaktiyle MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin "Anadolu'dan çıkmış bir siyasetçi. En tepeye kadar gelmiş..." sözleriyle taltif ettiği o saygı uyandıran takdir ifadesiyle tescillenen siyaset yolculuğunda hep çok çalışarak ve üstlendiği görevlerin en iyisini yaparak yükseldi. Haliyle, tıpkı Roark gibi, Faruk Çelik'in de azmi ve emeği, başkalarının vasatını görünür kıldığı için eleştiri yerini iftiraya bırakıyor.

Bu kötülük sadece siyasette yok; hayatın hemen her alanında var. Ne yazık ki; herkes aynı ölçüde çalışmadığı ve herkes aynı bedeli ödemediği için çalışmaya gözü yemeyenler çalışanları kenara itmek için karanlıkta kiralık iftiracılarla el sıkışıyorlar. Ne var ki; karanlıkta ele bulaşan kir gün ağarınca sosyal medyalardan ortalığa saçılıyor...

Yeri gelmişken sorayım. Biliyorsunuz, Erkan Aydın'ın sosyal medyası, korkunç bir iftiraya aracılık etti. Sosyal medyanın, "heklendiği" iddia edilip, paylaşımın saniyeler içinde silindiği söylendi. Tamam, fakat işi başından aşkın (olması gereken) Erkan Aydın, hesabının heklendiğini anında fark edip, saniyeler içinde heklenen hesabı geri alıp, yine saniyeler içinde paylaşımı kaldırması sizce akla uygun mu? Yahu, bir insan kendi hesabından çıkıp yeniden girmek istese, bunu bile saniyeler içinde yapması mümkün değilken, hesabın heklenmesi, heklenen hesabın geri alınması ve paylaşımın silinmesi saniyeler içinde yapılabilir mi? Burada başka bir hinliğin döndüğü ve hain bir telaş ile dönerken  dökülen pisliğin ise Erkan Aydın'ın eline-yüzüne bulaştığı çok açık değil mi?

***

Artık ezber ettiğimiz ölümcül bir gerçek var. Bazıları, Faruk Çelik'in çalışkanlığını kendine tehdit olarak görüp, mertçe karşısına çıkmak yerine; pedofiliden medet umacak kadar alçalıp, türlü şeytanlıklarla itibarını aşındırmak istiyorlar, ama bu sihir tutmuyor. Saatler gece yarısını vuruyor ve sonrası malum; küheylanlar fare, faytonlar balkabağı... İpler dolaşıyor, perde yırtılıyor ve rezilliğin okkası on paraya iniyor.

Daha önceleri de söyledim ve tekrarda beis görmüyorum. Faruk Çelik, Bahçeli'nin takdir ettiği gibi, sadece "Anadolu'dan çıkmış ve en tepeye gelmiş" bir siyasetçi değil; beraberinde, hizmet etme imkanı bulduğu Anadolu şehirlerini de en tepeye çıkarmış özel bir siyasetçi.

Bu sarsıcı özelliğinden mütevellit Bursa'da "Vefanın Adı", Urfa'da "Efsane Bakan" ve halihazırda Artvin'de "Fırtına" gibi esişiyle Anadolu irfanın dikilmiş heykeli gibi duruyor Faruk Çelik.

***

Yine kitaba dönelim!

"Çeşmenin Dibi" romanının kahramanı Howard Roark, yalnız bir kahramandır. O, yeteneğin ve emeğin ancak bedel ödenerek var olabildiğini bilen bir figürdür. Arka planda onu taşıyan bir çevre, bir klik, bir ideolojik ağ yoktur; bu yüzden her hatasının ölümcül, her başarısının ise sessiz olacağının farkındadır. Bu bilinçle çalışır: Yorulmadan, pazarlık yapmadan, kendini ispat etmeye çalışmadan... Onu yoran şey eleştiri değildir; iftiradır. Çünkü Roark, eleştiriye açıktır; fakat haksızlığa karşı sessiz bir direnç gösterir.

Faruk Çelik, "Bugüne kadar, 'Meyve veren ağaç taşlanır' dedik, sustuk. Taş atanlara gül attık..." diyerek; tıpkı roman kahramanı Roark gibi yıllardır eleştiriye açık; fakat haksızlığa karşı sessiz bir direnç gösteriyordu. Ne var ki; bu direnç artık kırıldı. Çünkü, söz konusu kendisi değil, kendisi olsa yine sineye çekerdi belki, ama söz konusu evlatlarıydı ve her baba gibi konu çocukları olunca ve üstelik bir de haksız, ahlaksız saldırı varsa kadife eldivenden çıkmış çeklik bir yumruk oluverir. Bu yönüyle Faruk Çelik, romandaki kahraman Roark'ın gerçekteki en yalın sureti gibi duruyor.

SON SÖZ:

Bir soruyla başladığımız sohbeti, yine bir soruyla bitirelim. Düşünün, Faruk Çelik, en başından beri Bursa'nın vekili/bakanı/başkanı olsaydı; Bursaspor, hiç hak etmediği üçüncü lige düşer miydi? Bırakın Bursaspor'u veya bırakın bir sürü başka hizmetleri, yıllardır kaplumbağa hızıyla bile ilerlemeyen hızlı trenin akıbeti ne olurdu? Bu soru, İTÜ Evi'nde Faruk Çelik'e de soruldu. El cevap: Hızlı tren çoktan biterdi... Bunun sağlamasını yapmak çok kolay. Bugüne kadar Bursaspor ne zaman sendelese kolundan tutan Faruk Çelik oldu. Nihayet, kabile reisi kılıklı kasaba siyasetçilerinin kabaran kibri ile üçüncü lige kadar düşen; hatta kapısına kilit vurulması bile düşünülen Bursaspor, yine Faruk Çelik'in özveri ve üstün gayretiyle küllerinden dirildi, hedefe doğru emin adımlarla ilerliyor. Şu halde, bu yürüyüşe destek olun. Olmuyorsanız, gölge etmeyin. Gölge edenlere ses yükseltin. Nitekim, Bursa ve Bursaspor, kibirleri boylarını aşmış, çıkarı için karnından konuşan kubur farelerinin hırslarına, kıskançlıklarına, iftiralarına kurban edilecek bir şehir değil.

DİP NOT:

Benim, bu şehirde yıllardır şahit olduğum sarsılmaz bir gerçek var. Efendim; en uslanmaz Faruk Çelik muhalifi üç kişiyi bir araya getirseniz ve "Hadi bakalım, Faruk Çelik'i eleştirin" deseniz; eleştirirken bile söze, "Faruk abi..." diye başlarlar. Yani, Faruk Çelik, bu şehrin dokusuna öylesine sinmiş ki; muhalifi bile göğsünü gere gere "Abi" demekten çekinmiyor. Demem o ki; eleştirmek için bile söze, "Abi" diye başlanan bir adamdan kimseye zarar gelmez... 

 

-----

"Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve politikhaber.com.tr'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir."

 

Mustafa Gültekin Hakkında

Ağaçhisar'da 1977'de Şubat'ın ayazında anamın kucağında açmışım gözlerimi dünyaya. Babamın sıcak nefesiyle kulağıma okuduğu ezanla duymuşum adımı.

Mustafa

Kendimi, "Asabı bozuk bir yazı gündelikçisi" olarak tanımlıyorum. Gazeteciliğe, ortaokulda, okul gazetesi çıkartarak başladım. İlk basın kartımı "bir eğitim hizmeti" olarak burada aldım ve o gün bugündür kendimi mesleğin öğrencisi olarak görmeye, öğrenmeye devam ediyorum.

Araf'tan yeryüzüne dağıldığımızdan beri, yurt tutmayan düşlerimin peşinde, kaleme duyduğum hürmetle 20 yılı aşkın bir süredir yerel ve ulusal gazetelerde yazılar yazıyorum. Evliyim ve Canevim, Yürek Yongam Neslihan Azra'mın babasıyım.