Mustafa Gültekin

Mustafa Gültekin

seferisair@gmail.com

Ak Parti Bursa'da neden kaybetti?

05 Nisan 2024 Cuma 02:43

Napolyon'a atfedilen "Barut bitti" hikayesini bilmeyen var mıdır bilmiyorum, ama ikinci Mahmut'un, "Barut bitti" hikayesini birçok kişinin bilmediğini biliyorum.

Önce bilinenden başlayayım.

Efendim, savaşı kaybeden Napolyon, generalini çağırıp sebebini sormuş. General, "Beş sebebi var" deyip, saymaya "Barut bitti" diyerek başlayınca Napolyon, diğerlerini saymaya gerek olmadığını söyleyip konuyu kapatmış.

İkinci Mahmut'un hikayesi de şöyle: İkinci Mahmut, Selimiye kışlasına vardığında her zaman yapılan dokuz pare top atışı yapılmaz. Padişah, sebebini sorduğunda, topçu çavuşu, "18 sebebi var hünkarım" diyerek saymaya "Barut yok" diyerek başlayınca hünkar, "Tamam, gerisini sayma..." der.

Bu iki tarihi hikaye ile Ak Parti'nin 31 Mart'ta Bursa'da yaşadığı tarihi yenilgi birbirine çok benzemiyor mu?

Ak Parti'nin kalesi sayılan Bursa'da yaşadığı bu ölümcül hezimetin elbette birçok sebebi var, fakat birinci sebep, aday yanlış... Nasıl ki; barutun olmaması, diğer bütün sebepleri saymayı gereksiz kılıyorsa, adayın yanlışlığı da Ak Parti'nin Bursa'da kaybedişinin diğer sebeplerini o derece önemsizleştiriyor.

Ben, aylardır bağıra bağıra "Geliyorum" diyen yenilgiye işaret ettikçe, kirli, kibirli kabile reisi kılıklı kasaba siyasetçileri, ortalığı tozu dumana katarak uçuruma doğru koşar adım ilerlemeyi büyük bir marifet saydılar.

Bunun gibi, "Ben demiştim" diyebileceğim onlarca yazımı anımsatabilirim, ama bu neyi değiştirir? Biten barut kadar önemli olan yanlış aday, yanlış kişi olduğunu giderken bile söylüyorsa ve bunu en baştan beri herkes bildiği halde ses etmemişse daha ben kime ne anlatayım?

Şöyle ki; yenilginin netleşmeye başladığı 31 Mart'ı 1 Nisan'a bağlayan gece Ak Parti İl Başkanı Davut Gürkan, yenilen güreşçi Alinur Aktaş'ı da yanına alarak bir açıklama yaptı.

O açıklamada konuşan Alinur Aktaş, "Çok rahat uyuyacağım..." diyor.  Kaybeden bir partinin adayı, görevini bihakkın tamamlamış adam edasıyla çok rahat uyuyacağını söylüyor. Şimdi bana kimse, "Yanlış işler yapmadığını kastetmek için söylüyor..." falan demesin. Bu ancak "Züğürt tesellisi" olur. Kaldı ki; ben, düğmenin baştan yanlış iliklendiğini, yanlış olanın zaten en başta kendisi, kendi adaylığı olduğunu anlatıyorum aylardır.

Ak Parti kaybetmiş, ama kaybettirmiş aday nasıl olur da bu kadar rahat olabilir, rahat uyuyabilir, söyler misiniz? Ak Parti'ye oy veren onca insanın burnunun direği sızlarken hiç bunun sorumluluğunu hissetmez, hiç üzülmez ve "Ben nerede yanlış yaptım" demez.

Demedi ne yazık ki;

Bırakın, "Ben nerede yanlış yaptım" demeyi, Süleyman Demirel'in dillere pelesenk olmuş "Boş tencere metaforunu" hatırlatıp tarihi yenilgisinin faturasını ekonomik krize ve dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'a kesti.

Tamam, elbette ki; seçim kaybetmenin diğer sebeplerinden birisi de ekonomidir, fakat bu sebep Bursa'daki kayıp için birinci sebep değil. Çünkü ekonomi tek sebep ise Ak Parti, krize rağmen birçok yeri nasıl kazandı? Yani, kazandığı yerlerde ekonomik kriz yok muydu? Bence, her şeye rağmen Bursa'daki yenilgi, faturayı Erdoğan'a keserek rahat uyuyabilen bitkin/pişkin zihniyetin Bursa'ya dayatılmasının bir sonucudur ve sorumlularından hemen hesap sorulmalıdır.

Sorulur mu bilemiyorum, fakat Erdoğan, sorulacağının altını çizip, "Ya hatalarımızı görüp kendimizi düzeltiriz ya da ağır bedeller öderiz..." diyerek işin ciddiyetini vurguladı.

Gerçekten hatalardan ders alınacaksa; en geniş çerçevede en belirgin hataları anımsatmak isterim. Ne yazık ki; Ak Parti, Türkiye'de "Beyaz Adam"ın iktidar büyüsünü bozdu, ama kendisi ona benzemeye çalıştı. Günün sonunda ne beyaz olabildi, ne siyah kalabildi. Ucube bir hal aldı ve haline uyanlarla iş tuttu. Haliyle yenilgi kaçınılmaz oldu.

Bir başka büyük hata ise Ak Parti'de "Oyu nasıl olsa Erdoğan alıyor" denilerek ehliyet ve liyakatin üstünü çizildi. Ak Parti, kalifiye siyasetçilerini emekliye ayırıp, emekliliği geçmiş ıskarta memurlarla siyaset yapmayı seçti ve seçimlerde yenilmesi kaçılmaz oldu.

Önümüzdeki günlerde birçok yazar-çizer, benzer şeyleri yazıp çizecektir. Ben, neden kaybedildiğiyle birlikte yeniden nasıl kazanılacağına dair de birkaç kelam etmek isterim.

Ak Parti için kazanmak kolay, kaybetmek zordu. Bu seçimde zor olanı seçti ve kaybetti. Yine söylüyorum, Ak Parti için kazanmak kaybetmekten daha kolay. Çünkü sadece Bursa'da 500 binden fazla seçmen sandığa gitmedi ve bunların kahir ekseriyeti Ak Partiliydi. Seçmen, yanlış aday başta olmak üzere yanlı/yanlış politikalara tepki gösterdi, ama başka bir yere de gitmedi. Yani, Ak Parti'ye oy verme hakkını saklı tutup, kendisini düzeltmesi için bir ikaz yaptı.

SON SÖZ:

Kanaatimce, bu ikazın karşılığı şu olmalı. Bir defa adına "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" denilen ucubeden acilen kurtulmalı. Bu konuda muhalefet de çok istekli. Ya, olması gerektiği gibi bir başkanlık sistemi olmalı, ya da eksikleri giderilmiş parlamenter sisteme dönülmeli. Siyasi partiler yasası kökten değişmeli. Merkez Bankası Başkanlığı'nın bağımsızlığı başta olmak üzere ekonomiyi kendi evrensel kuralları içinde şeffaf hale getirmeli. Adalet sistemi, adil davranmaktan çekinmeyecek özgürlüğe kavuşmalı. Nitekim, gündelik hayatta adaletle ilgili algı şu: "Suçlu görülmek için suç işlemenize gerek yok; dürüst olmak yeterli..." Bu tamamen tersine çevrilmeli. Emin olun, Ak Parti için bunları ve daha fazlasını yapmak, kaybetmekten çok daha kolay. Öyleyse, "Değişim" sadece teşkilatlardaki isimlerin değişmesiyle sınırlı kalmamalı. Çünkü sandığa gitmeyerek, "Değiş" diyen seçmenin beklediği değişim isimlerden ibaret değil.

 

----------------

"Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve politikhaber.com.tr'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir."

 

Mustafa Gültekin Hakkında

Ağaçhisar'da, 1977'de, şubat'ın ayazında anamın kucağında açmışım gözlerimi dünyaya. Babamın sıcak nefesiyle kulağıma okuduğu ezanla duymuşum adımı. Mustafa...

Kendimi, "Asabı bozuk bir yazı gündelikçisi" olarak tanımlıyorum. Gazeteciliğe, ortaokulda, okul gazetesi çıkartarak başladım. İlk basın kartımı "bir eğitim hizmeti" olarak burada aldım ve o gün bugündür kendimi mesleğin öğrencisi olarak görmeye, öğrenmeye devam ediyorum.

Araf'tan yeryüzüne dağıldığımızdan beri, yurt tutmayan düşlerimin peşinde, kaleme duyduğum hürmetle 20 yılı aşkın bir süredir yerel ve ulusal gazetelerde yazılar yazıyorum. Evliyim ve Canevim, Yürek Yongam Neslihan Azra'mın babasıyım.