Tokyo-JAPONYA
Tokyo, 37.3 milyon nüfusu ile dünyanın en kalabalık kenti. Kente girdiğimizde günde 3 milyon kişinin karşıdan karşıya geçtiği meşhur Shibuya kavşağı bizi karşılıyor. Şehircilik uzmanlarının "komplex şehir" olarak tanımladığı Tokyo, sınırlı yerleşim alanları nedeniyle çok yoğun gökdelen projeleri ile iç içe durumda. Japon İmparatorunun ikametgahının da bulunduğu büyük park alanının dışında yeşil alan son derece az. Kente giriş ve çıkışlarda 3-4 katlı kavşaklar dikkat çekiyor.
9 şiddetindeki depreme dayanıklı olarak yapılmış yollar, metro sistemleri, köprüler, tüneller ve binalar kenti dirençli hale getirmiş. Diğer taraftan deniz doldurularak elde edilmiş alanlar üzerine çok yüksek katlı gökdelenlerin güvenli şekilde halen yapılıyor olması dikkat çekiyor.
YANARDAĞLAR VE DEPREM GERÇEĞİ
Ülkede 700 yanardağ var. Bunların en ünlüsü Fuji yanardağı en son 1700'lü yıllarda faaliyete geçmiş. Şu anda Fuji dağı eteklerindeki köyler ve doğal yaşam Tokyo yakınındaki en önemli turizm değeri olarak öne çıkıyor. Göller, ırmaklar, şelaleler ve çok özel köyler bölgenin cazibesini artırıyor. Tokyo halkı tüm tatil dönemlerini bu bölgede mümkün olduğunca doğa ile iç içe geçirmeye çalışıyor.
Deprem hassasiyeti Japonya için her zaman güncel bir konu. Küçüklü büyüklü sürekli binlerce deprem oluyor. Biz de kaldığımız otelde yaklaşık 3-4 şiddetinde bir deprem yaşadık. İnsanlar büyük emek vererek oluşturdukları Tokyo’nun “Dirençli Kent “özelliğine çok güveniyorlar. Çok büyük ölçekli depremlere dayanıklı bir altyapı ile konut ve işyerlerinde kendilerini güvende hissediyorlar. Tarihsel süreçte Japonya’da 1923 yılında yaşanan büyük Tokyo depreminde 100.000 kişinin üzerinde insan ölüyor. 1995 Kobe depreminde ise 6500 kişi ölürken, bu kentte ilk gökdelen yıkımı da gerçekleşiyor ve belediye başkan yardımcısı halkından özür dileyerek intihar ediyor. Japonya tüm bu olaylardan sonuç çıkartarak zaman içerisinde çok güçlü ve dirençli kentler oluşturmayı başarmış. Bugün artık yaşanan büyük depremlerde can kaybı 3-4 kişiyi geçmiyor. Deprem açısından benzer özellikler taşıyan ülkemizin de bu alanda Japonya’dan alacağı çok şeyler olduğu açık.
JAPON GELENEKSEL KÜLTÜRÜ BELİRLEYİCİ
Bu noktada Japonya ve Japon halkının bazı özelliklerini de sizlerle paylaşmak isterim. Öncelikle temel değerler eğitiminden başlayalım. Japon çocuklar ana okuldan başlayarak tam olarak "iyi insan olma" ve ahlak prensiplerinin öğretildiği ve hiçbir sınav stresi yaşatılmayan bir süreç geçiriyorlar. Aileler de bu süreci destekliyorlar. İlkokul 4. Sınıftan itibaren normal eğitim müfredatı başlıyor. Bu aşamaya gelen çocuk, doğru ve yanlışın neler olduğunu, bireysel olarak temiz ve bakımlı olması gerektiğini, hiçbir şekilde yalan söylenilmemesi ve başkalarına ait bir eşyanın alınmaması gerektiğini çok iyi öğrenmiş oluyor. İnsan ve vatan sevgisi özellikle veriliyor ve gereksiz harcama yapmamaları, zor günler için tasarruf yapmaları öğütleniyor. Çevreyi koruma, kurallara uyma, paylaşma ve zor durumda olanlara yardımcı olma gibi temel görevler de uygulamalı olarak anlatılıyor. Ve çok çalışkan olmaları, çalıştıkları işyerlerinde sadakat içerisinde olmalarını da kendilerinin içselleştirmeleri sağlanıyor.
Yukarıda anlatmaya çalıştığım başlıklar, aslında bugün dünyanın en başarılı ülkeleri arasında yer alan Japonya’nın bu başarısının altında yatan güçlü değerler eğitiminin önemini anlatıyor bizlere. Bu özellikleri taşıyan nesillerin olduğu Japonya’da kentler son derece güvenli. Suç istatistikleri yok mertebesinde. Alkol ve uyuşturucu bu toplumu teslim alamıyor. Günlük yaşamları mütevazı ve herhangi bir şatafat göremiyorsunuz. Küçük evlerde yaşıyorlar ve tasarruf oranları konusunda dünyada en üst sıralardalar. Son derece disiplinli çalışıyorlar ve çok nadir iş değişikliği yapıyorlar. Sakin bir iş yapma şekilleri var. Aceleci değiller. Kahvaltıda zeytin, peynir ve ekmek hiç tüketmiyorlar, bazen çok az süt bulabilirsiniz. Deniz ürünleri ve pirinç temel besinleri.
JAPON MUCİZESİ DİSİPLİN VE EĞİTİM ODAKLI
Bu özellikleri taşıyan Japon halkı, devletini de güçlü hale getirebiliyor. Toshiba, Hitachi,Toyota,Honda, Suzuki gibi önemli uluslararası şirketleri dünya piyasalarında etkin roller üstlenirken, 7 ayrı otomobil markası ve yüzlerce yüksek teknoloji ürünü elektronik markasını da bu ülkenin teknoloji ekosisteminden yetişen Japon insanı başarıyor. Dünyadaki 800.000 ‘den fazla endüstriyel robotun yarısından fazlası Japonya’da bulunuyor. Bu yönüyle Japonya tam bir robotik ülkesi. Dünyanın en iyi eğitim sistemlerinden birine sahip olan Japonya'da okuma yazma oranı yüzde yüz. Tokyo ve Kyoto üniversitelerinin küresel başarıları dikkat çekiyor. Bu bilimsel çalışmalar bugüne kadar ülkeye 19 adet Nobel Ödülü kazandırmış. Lisans ve Yüksek lisans yapmış nüfus sayısı yüzde elliyi geçmiş olup bu oranın ABD ve İngiltere’nin üzerinde olduğunu da öğreniyoruz.
Japonya’da özür dilemek bir erdem olarak kabul ediliyor. Naif ve alçak gönüllü olmak Japon insanının karakteristiği haline gelmiş. Popüler sporları Beyzbol. Ve bu yaşam tarzları onları uzun yaşam gündemi ile de buluşturmuş. Japonya’da 50.000 civarında insan şu anda 100 yaş sınırında bulunuyor. ”Yaşlılara Saygı Günü” ismi altında özel kutlamalar da yapıyorlar. İlginç bir konu Japonya’daki intihar oranlarının yüksekliği. Suç oranlarının düşük olmasına karşın yüksek standartlı yaşam koşullarını kaldıramayan ya da tükenmişlik sendromu yaşayan 30.000 insan her yıl maalesef bu yöntemle yaşamlarını sonlandırıyor. Fuji Yanardağı eteklerindeki ormana giderek sessiz sedasız ölümü beklemek ise en belirgin intihar şekli olmuş. Diğer yandan Japonya azalan nüfus sendromunu da birlikte yaşıyor. 21.Yüzyılın ortalarında nüfusun 127 milyondan, 100 milyona doğru gerileyeceği beklentisi hakim.
GÜÇLÜ VE ZENGİN JAPONYA TAM BAĞIMSIZLIK ARAYIŞINDA MI?
Yılda 4 Trilyon Doların üzerinde milli gelir oluşturan Japonya’nın makro ekonomik verilerini açık kaynaklardan görebilirsiniz. Bu rakamın Almanya, Fransa ve İngiltere milli gelirlerinin toplamına neredeyse eriştiği hususuna dikkatinizi çekmek isterim. O detaylara girmeyeceğim. Ancak bu yazı kapsamında belirtme imkanı bulamadığım birçok başlığı ve Japon kültürüne dayalı olayları muhtemelen özel araştırmalarla öğrenmeniz mümkün.
Son olarak Japonya’nın bu göz kamaştırıcı özellikleri yanında, ülke savunmasında ABD’nin kontrolü altında olduğunu da belirtmek isterim. 2.Dünya Savaşı sırasında Japonların Amerikan Üssü Pearl Horber üssünü bombalaması sonucu 1945 yılında ABD savaş uçaklarının Japon Nagasaki ve Hiroşima kentlerine atom bombası atması ile bu ülkenin kaderi belirlenmiş görünüyor. Japonya halen ABD‘ye savaş tazminatı ödüyor. Ve bağımsız bir orduya sahip değil. Bugün itibariyle 400 milyar Dolar cari fazlası var, fakat ülkesinin savunması için kullanamıyor. Tam aksi ABD’nin Ukrayna savaşı maliyetlerini Japonya’nın üstlenmesi istenilebiliyor ve Rusya’ya ambargo koyması için baskı yapılıyor. Bu davranışlar Japonya gibi her açıdan büyük bir devletin uzun süre taşıyabileceği bir durum gibi gözükmüyor.
----
"Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve politikhaber.com.tr'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir."